Farklı modelleri ülkemizde uygulanagelmiş olsa da bir terim olarak Kamu Özel İşbirliği yani “Public Private Partnerships” açılımına sahip PPP kavramı ilk defa Sağlık Bakanlığımızın Şehir Hastaneleri projesi ile ülkemizde bilinirlik kazanmıştır.
Malumu olduğu üzere devletin başlıca görevleri arasında vatandaşlarının ihtiyaç duymuş olduğu kamu hizmetlerinin kaliteli ve sürekli görülmesi bulunmaktadır. Bilindiği üzere kamu hizmetleri en temelde klasik olarak iki farklı şekilde giderilebilmektedir:
İlk olarak devlet kamu hizmetlerini kamu tüzel kişileri tarafından giderebilmektedir.
Buna karşın diğer taraftan kamu hizmetleri özel hukuk tüzel kişileri tarafından da görülebilmektedir:
Her ne kadar ülkemizde kamu hizmetleri yukarıda kısaca değindiğimiz farklı usuller izlenerek kamu ya da özel sektör eli ile görülmeye çalışılsa da kamu hizmetlerinin görülüş usulleri konusunda özellikle finansmana duyulan ihtiyaç nedeni ile farklı ve yeni arayışlar henüz sona ermemiş olup devam etmektedir.
Yukarıda izah ettiğimiz yöntemler kamu hizmetlerinin finanse edilmesi noktasında “yetersiz” kaldığından ilk olarak Anglo Sakson toplumunda vücut bularak dünyaya yayılan Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) yani PPP Modeli ortaya çıkmıştır.[1]
Kamu-Özel İşbirliği modeli kamu hizmetinin yukarıda bu çalışmanın konusu olmaması sebebiyle kısaca yer verdiğimiz özel hukuk kişileri tarafından görüldüğü usullere benzemekle birlikte birçok açıdan bu usullerden ayrılan özellikleri bünyesinde barındıran bir sisteme sahiptir.
Tanım yapmak gerekirse kamu özel İşbirliği modeli büyük altyapı projelerinin finansmanını sağlayan, kamu ve özel sektörün her ikisinin kamu hizmetinin görülmesi için birlikte bir işbirliği içinde çalıştıkları ve kamu hizmetinin sunumu için gerekli olan tüm safhalarda gerçekleşebilecek olan risklerin o riski yönetme kabiliyeti en fazla olan tarafça üstlenildiği bir model olarak tanımlanabilir.
Ülkemizde ilk olarak bu modele sağlık alanındaki kamu hizmetlerinin sunulması için başvurulmuştur ve ilk yasal düzenlemeler de yine bu sağlık hizmetleri için yapılmıştır. Tam anlamıyla Kamu Özel İşbirliği modeli ülkemizde kamuoyu tarafından “Şehir Hastaneleri” olarak bilinen hastane tesislerinin inşası, işletilmesi ve yönetilmesi için başvurulan bir model olmuştur ve bu yönü ile Şehir Hastaneleri projelerinden alınacak netice diğer farklı sektörleri de KÖİ modeline başvurup başvurmama hususunda etkileyecektir.
Mevcut durumda Sağlık Bakanlığımızın büyük ve günümüz teknoloji çağına uygun hastanelerin finanse edilerek inşası ve işletilip yönetilmesi için başvurduğu bu yöntem diğer Bakanlıklar ve sektörler tarafından yakinen takip edilmekte ve bu projelerden alınacak neticeler merakla beklenilmektedir. Projelerin başarılı olması halinde sağlık hizmetleri kaliteli, etkili, çağa uygun bir şekilde verilecek ve sağlık alanında ülkemizde ciddi ilerleme kat edilmiş olunacaktır. Diğer taraftan bu olumlu gelişim KÖİ modeline olan ilgiyi artıracak ve kısa zamanda farklı sektörlerden büyük altyapı projelerinin KÖİ modeli ile yapılmaya başlandığı şimdiden öngörülebilmektedir.
Değinilen bu hususlardan dolayı KÖİ modeli ile finanse ve inşa edilen Şehir Hastaneleri projesinin önemi bedahetle görülmektedir. KÖİ modeli işleyen bir çark mekanizması gibi olduğundan bir dişlinin durması, aksi yönde çalışması yahut yavaş çalışması bütün çarkı ve mekanizmayı etkilemeye ve bütün projeden beklenilen faydayı yok etmeye muktedirdir. İşte izah olunan bu sebeplerden dolayı başarılı bir KÖİ modeli nasıl kurulup işletilir bu sorunun cevabının verilmesi ve mekanizma içerisinde yer alan farklı sacayaklarının modele uygun hareket etmesi gerekmektedir.
Kamusal hizmetleri hızlı, eşit, adil, etkili, yeterli ve kaliteli bir şekilde sunabilme Sağlık Bakanlığımızın ve devletimizin asli görevlerindendir. Bu nedenle de diğer devletler ve hükümetler için altyapı yatırımları ne denli önemli ise Sağlık Bakanlığımız içinde bu yatırımlar ayrı bir önem arz etmektedir. Lakin her ne kadar sunulması gereken hizmet sayısı gün geçtikçe artsa ve binlerce alt yapı projesi gündeme alınsa da devletlerin kısıtlı bütçesi her projeyi istediği sürede ve istediği zamanda hayata geçirebilmesinin önünde bulunan en büyük engellerden biridir.
30 yıl öncesine kadar devletler alt yapı projelerinin hayata geçirilmesi için daha çok kendi bütçelerine yahut tahvil ihraçlarına ya da dış kredilere yönelmekte olsalar da bu kaynakların yeterli olmadığı ve projelerin ya tamamlanamadığı ya da tamamlanma sürelerinin çok fazla uzadığı anlaşıldığından dolayı alternatif finansman mekanizmaları üzerinde düşünülmüştür. Tüm bu süreçte farklı finansman yöntemi bulma arayışı kamu ile özel sektörü birbirine daha fazla yaklaştırmıştır. Çünkü altyapı projelerinin gelişimi özel sektöründe gelişimini direkt olarak etkilemektedir.
2030 yılına kadar dünyanın ihtiyacı olan alt yapı yatırımı yaklaşık 57-67 trilyon dolar arasındadır. Yani küresel çapta yıllık yapılan yatırımlar yaklaşık 2.7 trilyon dolar olacaktır. Türkiye’nin 2023 yılına kadar yaklaşık 700 milyar dolarlık bir altyapı ihtiyacı vardır. 200 milyar dolar PPP kamu-özel ortaklığı metoduyla yatırım gerçekleştirilmesi düşünülmektedir.[2]
Kamu Özel İşbirliği modelinin avantaj ve dezavantajlarına kısaca göz atmakta fayda vardır:
Öncelikle Modelin Avantajları şunlardır:
– Kamunun borçlanma ihtiyacı azalır, yatırım maliyetine devlet katlanmaz.
– Daha düşük bir bütçe açığı ve daha düşük bir kamu borç stoku olur,
– Kamu hizmeti daha etkin, kaliteli ve kısa sürede görülür,
– Kaynaklar daha etkin kullanılır.
– Kamu kesimi, Özel sektör ve halk kısaca herkes kazanır.
– Risk en iyi minimize edecek tarafça taşınıldığından dolayı risklerin gerçekleşmesi oranı azalır ve karşılıklı tecrübelerden faydalanılır.
– Projeler daha hızlı ve kaliteli olarak hayata geçer.
Dezavantajlarına gelecek olursa:
– Riskler iyi belirlenip önlemleri alınamazsa projeler çöp olur ve milyonlarca lira boşa gider.
Denetim ve gözetim sıkı ve sağlam yapılamazsa projeden istenilen süre ve seviye için beklenilen fayda elde edinemez.
Bir çok yabancı ülkede başarılı ve başarısız PPP proje örnekleri mevcuttur. Örneğin İngiltere’de PPP modeli ile restore edilen okullara 3-4 yıl sonra okulların bulunduğu bölgelerde o okullara gidecek yaşta öğrenci sayısında ciddi bir azalma yaşandığından büyük meblağlar çöp olmuştur.
Görüldüğü üzere PPP adeta çarklı bir mekanizmadır. Doğabilecek riskler önceden öngörülmez ve tedbiri alınmaz ise ve kısacası özel sektör para kazanamaz da zarar ederse projeler çöp olur ve kazan-kazan modeli ile neticelenmesi planlanan projeler tüm farklı sacayakları için kaybet-kaybet ile neticelenebilir.
İşte bu nedenle bu modelin başarısı ve başarısızlığı ülkemizin altyapı yatırımı başarısı ve başarısızlığına sebep olacak kudrete sahip olduğundan bu alanda uzmanlaşmaya önem verilmeli ve projeler milim milim gözlemlenip denetlenmelidir.
Ofisimizin bu alanda uzman olan avukatları İngiltere’de alanın gerektirdiği hukuki eğitimi almış ve ülkemizde gerçekleştirilen Kamu Özel İşbirliği Projeleri konusunda ilgili bakanlığa hukuki danışmanlık hizmeti sağlayan ekiplerde uzun süre yer alarak ilgili banka ve şirketlerle yapılan sözleşme müzakerelerine katılmış ve bu alanda ülkemizde düzenlenen tek uluslararası etkinliği düzenleyen ekipte de öncü olarak yer almışlardır.
Kamu Özel İşbirliği alanı özel ihtisas gerektiren bir alan olduğundan Büromuz Avukatları yerli ve yabancı müvekkillerine bu alanda Türkçe, İngilizce, Arapça ve Almanca olmak üzere eğitimler vermekte ve tüm sürecin modelin parametrelerine uygun olması için çalışmakta ve müvekkillerinin haklarını korumaktadır.